27 Ekim 2012 Cumartesi

Vahşet Panayırı ve Sokak Lambaları

Karanlık sokakta topallayarak yürüyordu kadın. Geride bırakılmışlıklarıyla ve geride kalınmışlıklarıyla beraber. Akan makyajı onu daha da güzel kılıyordu.Ah güzel kadın! Ölüm sessizliğinin kol gezdiği şehirde topuklu ayakkabısından çıkan sesler daha da yaşanabilir hale getiriyordu şehri. Bizim için... Kadın ağlıyor , kadın üşüyordu. Hüzünle sorguladığı hayatta tutunacak tek dalıydı aşka olan inancı. Şehrin iniltilerini duyuyordu yürürken. Bakışları durgun , bakışları üzgündü. Vahşet panayırı olarak adlandırıyordu yürüdüğü yolu. Yürüdüğü yol ıslak , yürüdüğü yol karanlıktı. Topuklu ayakkabılarını çıkartıyor kadın. Daha rahat yürüyebileceğine inanarak. Bir sigara yakıyor yürürken. Sigarasından çıkan duman acı çekiyordu. Uzaklardan gelen sesle irkildi. Boğuk bir piyano sesi. Sesler yağmur damlalarına karışıyor ve kadının üstüne yağıyordu sanki. Kıyafeti ıslak , kıyafeti yırtıklar içinde. Çığlık atmak istiyor fakat atamıyordu. Korkuyordu. Etrafındakilerin bakışlarından korkuyor. Korku iğrenç , korku yoğundu. Karanlık yolda ona dostluk eden sadece sokak lambalarıydı. Diğer insanlar için güneş doğdu. Kahvaltı sırasında gazetesini okuyordu adam. Bir cinayet haberi ilgisini çekti. Haberde bir kadının gece yarısı kendini sokak lambasına astığı yazıyordu. Kadının makyajı akmış ve kıyafeti yırtıklar içindeydi. Adam yüzünü ekşiterek "Ölsün orospu şu giyinişe bak" dedi. Körelmiş ruhu ve düşünceleriyle.